29 Kasım 2009 Pazar

27 Kasım 2009 Cuma

KIRAT SEMAHI

Divriğiden

25 Kasım 2009 Çarşamba

ashig ashiq olduz misri asig saz.موسیقی آذربایجانgopuz.azerbaycan ...


3 dakika 53 saniye - 18 Ağu 2008 -
ashg olduz & rakif misri havasi korogli azarbaijan musiqisi موسیقی آذربایجانی قوپوز baki.azarbayjan ashiglar Traditional Azerbaijan - Sari Gelin ...www.youtube.com/watch?v=N_leb7TON5I - İlgili videolar -

Kazakların Köruğlı Men Bezergen Destanındaki Özel Adlara Dair

http://www.yesevi.edu.tr/yayinlar/view_file.php?file_id=22 dosyasının html sürümüdür.G o o g l e taradığı belgelerin otomatik olarak html sürümlerini oluşturur.
Page 1
bilig
Bahar / 2006 sayı 37: 91-114
© Ahmet Yesevi Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanlığı
“Köruğlı Men Bezergen”
Destanındaki Özel Adlara Dair
Aşur ÖZDEMİR*
Özet: Köroğlu Destanı, Türk ulus ve boylarının ortak değerlerinden
biridir. Kazak sahasındaki Köruğlı men Bezergen (Köroğlu ile Bezirgân)
destanı bu açıdan incelendiğinde, destandaki özel adların Kazak Türk-
çesinin kurallarına uyduğu görülmektedir. Köruğlı men Bezergen des-
tanı, Türkmen sahasındaki Bezirgen destanıyla karşılaştırıldığında
Köruğlı-Köruğlı, Bezergen-Bezirgen, Ğalıy Xaydar-Hezretaly, Qıdır
İliyas-Hydyr Ylýas, Jämbil/Jämbilbel-Çandybil gibi esas adların aynı
olduğu görülmektedir.
“Köruğlı men Bezergen” destanındaki özel adlardan hareketle Köroğlu
destanının Türklerin etnik ve siyasî olarak bir bütün olduğu dönemde
ortaya çıktığı ve bundan sonra farklı coğrafyalara yayıldığı söylenebi-
lir. Destanın değişik kollarında yer alan özel adlar, bu ortaklığı açıkça
ortaya koymaktadır. Çünkü her kol, doğduğu coğrafyanın ve devrin,
onu meydana getiren topluluğun özelliklerini yansıtmaktadır. Değişik
coğrafyalarda ortaya çıkan Köroğlu kollarının devamlı bir etkileşim
içinde olduğunu da belirtmek gerekir. İncelediğimiz Türkmen sahasına
ait “Köruğlı men Bezergen” destanı ile Türkmen sahasına ait
“Bezirgen” destanı arasındaki benzerlik de bunu doğrulamaktadır.
Anahtar Kelimeler: Köroğlu, Destan, Özel Adlar, Kazak Türkçesi,
Türkmen Türkçesi
Giriş
Batırlar Jırı dizisinin dördüncü cildi Köruğlı destanlarına ayrılmıştır.1
Bu ciltte yedi Köruğlı destanı bulunmaktadır:

I. Köruğlı: Bu destanın dört kolu vardır.
1. Rawşanbek (s. 19-49),
2. Körde Tuwğan Köruğlı (s. 50-68),
3. Ğıyrat Jayı, Köruğlınıñ Rayxan Arabpen Soğısı (s.68-100),
4. Köruğlınıñ Qızılbas Şağdat Xanmen Soğısı (s. 100-123).

II. Qıyssa Köruğlı:
Köruğlınıñ Qızılbas Qaldarxannıñ Balası Rayxanmen Soğısı (123-163).

III. Xıykayat Köruğlı.
Bu destanın iki kolu vardır.
1. Köruğlınıñ Qızılbas Künxar Xanmen Soğısıp Ğawazdı Äkelgeni (s. 163-203),
2. Köruğlınıñ Qızılbas Künxar Xanmen Ekinşi Ret Soğısıp Jeñgeni, Ğawazdı Zındannan Bosatqanı (s. 203-250).

IV. Köruğlı men Bezergen (s. 253-268).

V. Köruğlı (Bozayxan) (s. 269-308).

VI. Qıyssa Ğawazxan (s. 309-348).

VII. Türikmen Qasımxan (s. 349-395).

Adı geçen kitapta dördüncü sırada yer alan Köruğlı men Bezergen (Köroğlu
ile Bezirgân) destanı, A. S. Puşkin Merkez Kütüphanesine 1925 yılında
Temirbayulı adlı kişi tarafından el yazısıyla bir dosya içinde teslim edilmiştir.
Destan bu dosyadan alınarak yayına hazırlanmıştır (Batırlar Jırı, 1989: 397).
Köruğlı men Bezergen destanı giriş ve bağlantı cümleleri nesir olmak üzere 2
ikilik, 129 dörtlük, 1 beşlik ve 1 altılıktan oluşmaktadır. Destanın aslında
dörtlüklerden kurulmuş olduğu, ikilik, beşlik ve altılıkların müstensih veya
derleyici hatası sonucu meydana geldiği açıkça görülmektedir. Destan on
birli hece ölçüsüyle yazılmıştır.

Köruğlı men Bezergen destanının konusu şöyledir:
Yüz yirmi yaşına gelen Köruğlı’nın iki tehlikeli düşmanı vardır. Biri Qızılbas
Bezergen Batır, ikincisi Qalmaq Köbikti. Köruğlı, Tekejäwmit ilini ele geçir-
mek üzere Bezergen’in on iki bin askeriyle yola çıktığını işitir. Köruğlı “Gü-
cüm yeterse ne âlâ, yetmezse çok ayıp olur. Ne olursa olsun, karşısına çıka-
yım.” diyerek Ğıyratı’na biner, tanınmamak için yüzünü ipek bir kumaşla
örterek Bezergen’in karşısına çıkar.

Bezergen, Ğıyrat’ı tanır. Fakat üstündekini tanıyamaz. Kendisinin Türikmen ilini
yağmalamak için geldiğini söyler. Köruğlı’nın nerede olduğunu sorar. Köruğlı
kendisini “Ben Köruğlı’nın kölesiyim, hizmetçisiyim; adım Qaşamşam.” diye
tanıtır. Köruğlı için canını bile feda etmekten çekinmeyeceğini söyler.
İkisi biraz atışırlar. Sonra atlarından inerek güreşmeğe başlarlar. Bezergen,
Köruğlı’nı tuttuğu gibi göğe fırlatır. Fakat Köruğlı pes etmez. Bezergen
Köruğlı’nı tekrar göğe fırlatır. Köruğlı “Bu yaptığın hiçbir şey değil, beni asla
yenemezsin.” diyerek yenilgiyi kabul etmez.

Köruğlı “Üç kere güreşeyim, eğer yenecek olursam öldürüp giderim.” diye
düşünür. Fakat Bezergen’i yenemediği için Qaşamşam değil, Köruğlı oldu-
ğunu açıklar. Bezergen, iyi bir pehlivan olmadığını, lâkin korkusuz, er yürekli
bir yiğit olduğunu söyleyerek Köruğlı’nı över.

Bezergen, Köruğlı’nın doğruyu söylemesine çok memnun olur. Daha sonra
iki kahraman birbirinin erliklerini överler. Bundan sonra kucaklaşarak dost
olurlar. Bezergen vatanına dönmek üzere yola çıkar. Bu sırada Köruğlı
“Bundan evvel hiçbir düşmanımla dost olmamıştım. Şimdi korkmuş gibi
düşmanımla dost oluyorum. Bu çok utanç verici bir şey.” diye düşünür.
Sonra ardından yetişerek Bezergen’i yaralar. Fakat Bezergen’in serzenişi
üzerine “Seni geceleyin dolaşan bir uğru sandım, sana onun için saldırdım.”
diyerek yalan söyler. Bezergen gerçeği anlar. Ölmeden önce Köruğlı’na “On
bir kardeşim var. Seni bulup mutlaka öcümü alacaklardır.” der.
Köruğlı iline döner. Fakat dost olduğu Bezergen’i öldürdüğüne pişman olur.
Üzüntüden beş gün yemek yemez. Yaptığı erliğe sığmayan kötü işi ve bun-
dan duyduğu pişmanlığı halkına anlatır.

Köruğlı evine gelir. “On bir kardeşi mutlaka gelip beni bulur.” diye düşünür.
Hemen kırk yiğidin serdarı Sapabek’i huzuruna çağırır. Sapabek’e
Boztarlan’ın eyerleyip, silahlanarak hazır beklemesini, akşama kendisini
sefere göndereceğini söyler. Sonra Qızılbas’ı kendine düşman ettiğini, düş-
manın öç almak için mutlaka yola çıkmış olacağını, onları yolda karşılayıp
gerekeni yapması gerektiğini söyleyerek Sapabek’i uğurlar. Sapabek, başına
bir iş gelirse karısı ile oğlunu ona emanet ettiğini belirtir, helâllik isteyerek
yola çıkar. Sapabek o vakte kadar hissetmediği tuhaf bir duygu ile
Jämlibel’in dağı taşıyla vedalaşır.

On iki gün sonra Adırlı tepesine çıkar. Etrafı iyice gözden geçirir. Hiç kimseyi
göremeyince dağlarda avlanmağa başlar. Avlanırken çok kalabalık bir kola
rastlar. Meğer bunlar Bezergen’in on bir kardeşinin serdarlık ettiği on iki bin
kişilik bir orduymuş. Bezergen’inen küçük kardeşi Qaldarxan, Sapabek’in
altındaki atı ister. Sapabek razı olmaz. Qaldarxan kim olduğunu sorar
Sapabek’e. Sapabek kendisini Köruğlı olarak tanıtır. Fakat Qaldarxan “Sen
Köruğlı olamazsın. Köruğlı’nın boz atı yoktu. Senin altındaki boz at Ğıyrat’a
benzemiyor.” diyerek Sapabek’e inanmak istemez. Sapabek ise altındaki
Boztarlan’ın da Ğıyrat’tan geri kalır yanı olmadığı için onu evde bıraktığını
söyler ve kendisinin Köruğlı olduğunda ısrar eder.

Qaldarxan, Sapabek’e saldırır ve onu yaralar. Sapabek de ondan geri kal-
maz, Qaldarxan’ı öldürür. Ağır yaralanan Sapabek de atından düşerek ölür.
Düşman Boztarlan’ı alarak gider.

Bu sırada altın evde yatmakta olan Köruğlı bir düş görür ve kırk yiğidini çağırır.
Kırk yiğide hemen at binerek yola çıkmalarını söyler. Ğabıybolla, Ğawazxan,
Xasanxan, Ersaqıya ve Köruğlı hep birlikte düşman üstüne yürürler.
Silahlı kırk yiğit gece gündüz yürüyerek Adırlı’ya varırlar. Burada Sapabek
ile düşmanın vuruştuğu yere rastlarlar. Köruğlı on iki bin atın izini görür,
bunların içinden Boztarlan’ın izini bulamaz. Kan dökülen yerleri arar, üç bin
ölü sayar, fakat Sapabek’in ölüsünü bulamaz. Xasanxan, Sapabek’in kargı-
sını dağın bir köşesinde bulur. Bir başka köşede Ğawazxan, Sapabek’in
İsfahan işi kılıcını bulur. Ersaqıya ise bir başka yerde altın yayını bulur.
Bundan sonra Köruğlı, kırk yiğide düşmanı takip emri verir. Yiğitler öç almak
için düşmanın peşine düşerler. Düşmana yaklaşınca Boztarlan’ı uzaktan
tanırlar. Boztarlan da onları tanır, düşmanın elinden kurtularak yanlarına
gelir. Sonra kırk yiğidi Sapabek’in cesedinin olduğu yere götürür. Köruğlı,
yiğitlere öç almak için emir verir. Bu arada Bezergen’in bir kardeşi gelir ve
Köruğlı’na kim olduğunu sorar. Köruğlı kendisini tanıtır. Sonra Sapabek’in
acısıyla düşman üstüne atılır. Qızılbas, atından iner. Köruğlı o hırsla
Qızılbas’ı tuttuğu gibi göğe fırlatır. Qızılbas yere düşünce kemikleri un ufak
olur. O öldükten sonra Bezergen’in başka bir kardeşi gelir. Köruğlı, bu ada-
mın karşısına oğlu Xasan’ı çıkarır. Babasının duasını alan Xasan, Qızılbas’ın
başını keser. Xasan onu öldürdükten sonra başka biri çıkar meydana.
Köruğlı onun karşısına ise oğlu Ğawaz’ı çıkarır. Ğawaz, Köruğlı’nın
Ğıyrat’ına binerek saldırır ve Qızılbas’ı öldürür.

Bundan sonra kırk yiğit birden düşman üstüne atılır. Köruğlı, yiğitlerinin
kahramanlığını büyük bir memnuniyetle seyreder. Kırk yiğit bütün Qızılbas’ı
kırarak malını ve mülkünü alır. Köruğlı, Qızılbas’ın on iki bin at ve
Sapabek’in cesedini alarak Jämbilbel’e döner.

Kişi Adları

Köruğlı (Köroğlu)
Köruğlı, bütün Köroğlu destanları ve hikâyelerinde olduğu gibi Köruğlı men
Bezergen destanının da baş kahramanıdır. Destanda Köruğlı ve Köruğlıbek
olmak üzere iki şekilde geçmektedir.
Köruğlı, kör ve uğıl sözlerinden kurulmuş bir birleşik isimdir. Uğıl eski Kazak
Türkçesinde oğul demektir. Kelime bugünkü Kazak Türkçesinde ul şeklinde
kullanılmaktadır (Qazaq Tiliniñ Sözdigi 1999: 682).
Köruğlı isminin ortaya çıkışını izah eden ikisi Köruğlı varyantlarında olmak
üzere üç görüş vardır.

1. Destanın başkahramanının babasının iki gözü de kördür. Bundan dolayı
kahraman Köruğlı yani Köroğlu adıyla meşhur olmuştur. Kazak ve Türkmen
rivayetlerinin birçoğunda bu bilgi mevcuttur. “Bu nüshaların ortak yanı,
Köruğlı’nın İran şahıyla mücadele etmesidir ve gösterdiği kahramanlıklardır.
İran Şahı, Köruğlı’nın babasının gözlerini oydurduğu için Rawşan isimli oğlu
Köruğlı olarak anılmağa başlamıştır” (Qoñıratbay 2000: 370). Batırlar Jırı,
Törtinşi Tom’daki Köruğlı Destanı’nın Rawşanbek kolunda (Batırlar Jırı 1989:
19-49) aynı bilgi mevcuttur. Köruğlı’nın babası Rawşanbek2, Qızılbas şahı
Şağdat’ın (veya Şahiydat) seyisidir. Rawşanbek, şahın yüzüne ve tavırlarına
bakarak bütün geçmişini anlatır. Bunu Şağdat kendisi istemiştir. Ancak geçmişi
bütün çıplaklığı ile ortaya çıkınca öfkelenir ve Rawşanbek’in gözlerini oydurur:
Şağdat xan endi sonda aşuwğa boydı urıptı,
Sınawdı endi tipti qoydırıptı.
Sınağan sonı körip köziñ ğoy dep,
Eñiretip eki közin oydırıptı (Batırlar Jırı 1989: 35).

2. ‘Kör’ kelimesi Kazak Türkçesinde ‘mezar, kabir’ ‘gözleri, görmeyen, kör’
anlamı vardır. Bundan dolayı Sözlük’te iki kör kelimesi yer almaktadır. “Kör
I Qaytıs bolğan adamdı jerlew üşin qazılğan jer, qabir.” “Kör II Suw qarañğı,
soqır.” (Qazaq Tiliniñ Sözdigi 1999: 328). Ancak şunu da belirtmek gerekir
ki Kazak Türkçesinde ‘gözleri hiç görmeyen’ anlamındaki ‘Kör II’ yerine ‘kör
soqır’ yani ‘mezar gibi kapkaranlık, kör’ ifadesi daha çok kullanılmaktadır.
Bu bilgilerden sonra Köruğlı isminin nereden çıktığına dair en çok kabul
gören ikinci izaha geçebiliriz. Köruğlı, körün (Farsça kūr veya gūr) yani me-
zarın oğlu, körde doğmuş, körden çıkmış demektir. Bu husus Köruğlı’nın
birçok varyantında dile getirilmektedir.
Batırlar Jırı, Törtinşi Tom’da yer alan Köruğlı’nın ikinci kolunun adı Körde
Tuwğan Köruğlı’dır (Batırlar Jırı 1989: 50-68). Gözü Şağdat tarafından oyul-
duktan sonra Rawşanbek, hamile karısı Aqanay’ı Qızılbas memleketinde bıraka-
rak kayın pederi Ğäjdambek ile birlikte Türikmen Eli’ne döner. Düşman mem-
leketinde kalan Aqanay bir zaman sonra hamile olarak ölür. Karnındaki çocukla
gömülür. Aqanay körde yani mezarda doğurur. Hak Tealâ, ‘Şiltender’i3 çocuğa
ad koymaları için gönderir. Onlar da Köruğlı adını koyarlar:
Köterip mazaratqa qoydı aparıp,
Küläyim Babalımen muñlı ğarip.
Aqanay kör işinde tuwdı bala
Saqtalar qudiretpen sol bala anıq.
Aqanay körde jatıp tuwdı bala,
Şiltender orap aldı kele sala.
Süt şığıp quwrap qalğan emşeginen,
Bala östi körde jatıp qasında ana…
Balanıñ körge barıp atın qoy dep,
Jibergen şiltenderdi xaq tağala.
Balağa jemis berdi şiltender kep,
Qurmetpen bağıp jatır osında köp.
Keñesip, aqıldasıp pirlerimen,
At qoydı: Körde tuwğan Köruğlı dep. (Batırlar Jırı 1989: 51).
Yine Qazaq Ertegileri, Tom 24 adlı kitapta yer alan Köruğlı adlı masalda da
Köruğlı’nın mezarda dünyaya geldiği anlatılmaktadır:
Begäli sınşı xanğa at sınap beretin sınşı eken. Birneşe ret at sınap beredi.
Tağı bir küni at sınawğa ketedi. Ol ketkende äyeli jükti eken, jükti äyeli
Begäli ketken soñ, düniyeden ötedi. Bir künderi: Äyeliniñ qabırınan bala
şığıp jür degen söz boladı. Begäli äyeliniñ qabırınan bala şığıp jür degendi
estip: Ne isteymin? dep xanğa baradı. (Qazaq Ertegileri 2000: 189).

3. Bazı bilim adamları ise Köruğlı sözünün kör (kör, mezar, kabir) ile hiçbir
alakası olmadığı görüşündedir. Bunlardan birisi Ä. Qoñıratbayev’dir.
Qoñıratbayev, Qazaq Eposı jäne Türkologiya adlı kitabında şu görüşlere yer
vermektedir:
“Kör sözünün anlamı mezar değildir. Bu söz, Oğuz-Oks, Uğır, Gorş,
Uğış, Xoyxor (Uygur) adı verilen Oğuz boylarının adlarından doğ-
muştur. Bütün Asya ve Kafkasya’daki destanlar bu Oğuz devrinde
meydana gelmiş, fakat değişik isimler almışlardır. Kör, Oğuz (Oğır)
demektir; uğıl (oğul) ise Türkçe batır (kahraman) anlamına gelmekte-
dir. Binaenaleyh Bozoğlan, Köroğlu, Alpamış, Manaş, Kubahanbay,
Kuba Kıpçak (Gobi İli), Kuboğlan, Kazan, Kosay, Gökçe, Kuzu,
Bemiş, Huniyhar sözlerinin kökü birdir. Oks ve Oğuz isimleri Sak-
Hun devrinden sonra (M.Ö. II., M.S. VII. asırlar) ortaya çıkmış söz-
lerdir ve sonra bunlar bütün Altay Türklerinin ortak adı olmuştur.
Bundan dolayı biz Köroğlu sözünün etnik bir isme dayandığını ve
‘Oğuz Batırı (Kahramanı), Ulu Batır anlamlarına geldiğini düşünüyo-
ruz. Bunu, destanda tasvir edilen göçebe hayat, inanışlar, özellikle
coğrafî isimler ve özel adlar da ispat etmektedir.” (Qoñıratbayev
1987: 131)
Qoñıratbay(ev), Türkistan ansiklopedisindeki Köruğlı maddesinde de bu
görüşünü A. Gafurov’dan yaptığı alıntı ile desteklemektedir: “Köruğlı sözünü
oluşturan iki sözün de başka dillerden geldiği fikrine karşı çıkan A. Gafurov,
Köruğlı isminin korkusuz, er yürek anlamına geldiğini belirtmiştir. Kelimenin
aslının Türkçe olduğunu da ifade etmiştir. Şeybanînâme’de gür birkaç oy-
mağın idarecisi anlamında kullanılan bir unvandır.” (Qoñıratbay 2002: 371).
Bu son görüş, Köruğlı veya Köroğlu isminin kökenini ilmî olarak izah etmeğe
çalışan en önemli görüştür. Lâkin bu görüşün tarihî dayanaklarının tam ola-
rak ortaya konması gerekmektedir. Destan metinlerindeki iki izah ise belli bir
dayanağı olduğu için daha doğru gibidir.

Bezergen
Destanda Bezergen Batır(Bahadır), Köroğlu’nun iki tehlikeli düşmanından
birisi olarak tanıtılmakta. İsminin başında ise Qızılbas kelimesi yer almakta-
dır (Batırlar Jırı 1989: 253). Yine Bezergen, Köruğlı’na kendisini tanıtırken
şöyle diyor:
Qızılbasta Bezergen er bolamın
Şapsam kerek türikmenniñ xalıqtarın. (Batırlar Jırı 1989: 253).
Bu ifadelerden de anlaşıldığı gibi Bezergen, Qızılbas’ın yani Kızılbaşların
önderidir. Ancak, Bezergen’in tarihî bir şahsiyet olup olmadığı belli değildir.
Kızılbaş olduğu için Bezergen’in Köruğlı tarafından Müslüman sayılmaması
da çok manidardır:
Ey, Bezergen, ölmey dinge kirersiñ,
Nur sıypatın erdiñ tanıp bilersiñ. (Batırlar Jırı 1989: 255).
Kelimenin kökenini tespit etmek de zordur. Köroğlu’nun Türkiye rivayetle-
rinde geçen Bezirgân ile incelediğimiz Köruğlı men Bezergen’deki
Bezergen’in bir kelimenin iki ayrı söyleyişi olduğu açıktır.
Bezergen, tüccar anlamına gelen bezirgân sözünün Kazak Türkçesindeki telâffu-
zudur. Nitekim konusu ana hatlarıyla aynı olan Türkmen rivayetinin adı da
Bezirgen’dir. Bu destanın baş kahramanlarından olan Bezirgen, gerçekten bir
bezirgân yani tüccardır (Nurmemmet 1996). Kazak nüshasında ise Bezergen bir
tüccar değil Qızılbas’ın önderidir. Bunu dikkate alarak Bezergen’nin Kazak
Türkçesindeki bezer- fiilinden -gen ekiyle türetilmiş bir isim olduğu da düşünüle-
bilir. Zira Qazaqşa-Orısşa Sözdik’te yer bezer- fiiline şu karşılıklar verilmiştir:
“BEZER- 1) dik dik ve öfkeyle bakmak, düşmanca bakmak. 2) mec. ses çıkar-
mamak, susmak, somurtmak.” (Qazaqşa-Orısşa Sözdik, 2001: 137). Görüldüğü
gibi bezer- fiilinin birinci anlamı öfkeyle bakmak, düşmanca bakmaktır. Dolayı-
sıyla bezergen sözünün ise düşmanca bakan, yani düşman anlamına geldiğini
söyleyebiliriz. Qızılbas Bezergenin, Köruğlı’nın en tehlikeli iki düşmanından birisi
olması bu görüşü desteklemektedir.

Qaşamşam
Qaşamşam ismine diğer Köruğlı destanlarında rastlanmamakta. Köruğlı men
Bezergen’de Köruğlı, kendisini ‘Köruğlı’nın hizmetçisi, kölesi Qaşamşam’
olarak tanıtmaktadır:
Perzentsizdiñ süyip alar ulımın.
Qarnı aşqannıñ bazarğa satar qulımın.
Meniñ atım Qaşamşam boladı,
Qızmetşisi Köruğlınıñ, qulımın. (Batırlar Jırı 1989: 253).
Bu mısralardan da anlaşılacağı üzere Köruğlı, Bezergen tarafından tanın-
mamak için anlamsız bir isim uydurmuş ve kendisini o isimle tanıtmıştır.

Köbikti
Köbikti ismi destanın giriş kısmında geçmektedir. Burada Köbik’in
Köruğlı’nın tehlikeli iki düşmanından biri olduğu belirtilmekte: “Köruğlınıñ
jüz jıyırmağa kelgen kezinde eki qawipti jawı bar eken. Biri – qızılbas
Bezergen batır. Ekinşisi – qalmaq Köbikti eken.” (Batırlar Jırı, 1989: 253).
Köbikti kelimesinin Türkiye Türkçesindeki karşılığı köpüklüdür. Yukarıdaki
satırlarda Köbikti’nin Kalmuk olduğu da belirtiliyor. Kazaklar, topraklarını
işgal eden Kalmuklarla yıllarca savaşmışlardır (bkz. Qazaq Sovet
Entsiyklopediyası, 6 1975: 427). Dolayısıyla Köruğlı’nın tehlikeli iki düşma-
nından birinin Kalmuk olması gayet tabiîdir.
Köbikti’nin tarihî bir şahsiyet olup olmadığını tespit etmek güçtür. Ancak
Köruğlı’nın Kalmuk düşmanının isminin Türkçe olması çok manidardır. Bu
ismin Köbikti oluşu ise düşündürücüdür. Halk muhayyilesi Kalmuk savaşçı-
sına Köbikti ismini koyarak onu küçümsediği, köbik gibi kabarık, fakat üfle-
yince sönecek kadar boş biri olduğunu belirtmek istemiş olabilir. Bundan
dolayı da Köruğlı’nın düşmanına Köbikti adını lâyık gördüğü düşünülebilir.

Sapabek
Sapabek destanda qırıq jigittiñ bastığı yani kırk yiğidin başı (Batırlar Jırı 1989:
258) olarak tanıtılmakta. Sapabek’in, destanın ileriki dörtlüklerinde Köruğlı’nın
en güvenilir, fedakâr ve sadık, vefalı, kahraman dostu olduğu anlaşılmakta.
Sapabek sözü sapa ve bek sözlerinden oluşmuş bir birleşik sözdür. Sapa
Arapça safā sözünün Kazak Türkçesindeki söylenişidir. Kazak Türkçesinde ‘f’
sesi yoktur. Bundan dolayı yabancı dillerden geçen kelimelerdeki f’ sesleri p
sesine dönüşmüştür. Meselâ, hafta>apta, farz>parız, felâket>päleket gibi.
Dolayısıyla safa sözünün de safā sözünden çıktığı kesindir. Bek Osmanlı
Türkçesinde beg imlâsıyla yer alan, Türkiye Türkçesinde bey şeklinde kulla-
nılan kelimenin Kazak Türkçesindeki şeklidir.
Sapabek ismini incelerken sapa>safā kelimesinin anlamına da dikkat etmek-
te fayda vardır. Sapa sözü bugünkü Kazak Türkçesinde nitelik, kalite, keyfi-
yet anlamında (Qazaq Tiliniñ Sözdigi 1999: 554), Türkçe’de ise sefa yahut
safa Gönül rahatlığı, rahatlık, kaygısız ve sakin olma, safa. anlamında kulla-
nılmaktadır.5 Sapabek’in, Köruğlı’nın yaranı, kırk yiğidinin serdarı, güvenilir
bir adam olduğu gözönünde tutulursa, bu isim ile şahıs arasındaki münase-
bet daha iyi anlaşılır.
Däwitulı Süleymen
Däwitulı Süleymen (Davutoğlu Süleyman), Süleyman peygamberdir.
Köruğlı, Sapabek’i düşman üstüne Däwitulı Süleymen’e ısmarlayarak gönderir:
Qızılbastıñ xalqın mağan qas qıldıñ,
Aş-arıqtı däwletimde mas qıldım,
Gelgeniñşe qoş aldiyar, Sapabek,
Däwitulı Süleymenge tapsırdım. (Batırlar Jırı 1989: 258).
Birini Davut Oğlu Süleyman’a ısmarlamak Kazak destanlarında pek rastlan-
mayan bir durumdur. Bunda Hz. Süleyman’ın savaşçı ve hükümdar bir pey-
gamber oluşunun rolü olduğu muhakkaktır.

Qaldarxan
Destanda Qaldarxan, Bezergen’in on bir kardeşinin en küçüğüdür (Batırlar
Jırı 1989: 260). Qaldarxan, Sapabek’le Adırlı’da karşılaşır. Uzunca bir vu-
ruşmadan sonra Qaldarxan ve askerleri Sapabek’i öldürür:
Sapabekke duşpan saladı nazyasın,
Tawday qılıp eki batır aylasın.
Qaldarxan men er Sapabek alıstı,
Köruğlına tiygizsem dep paydasın.
……………………………………..
Bir Alla(h)ğa er Sapabek jıladı,
Esin tanıp Boztarlannan quladı,
Qulağan soñ tamam duşpan jıynalıp,
Öltirip tastap, atın alıp baradı. (Batırlar Jırı 1989: 261).
Qaldarxan’ın tarihî bir şahsiyet olup olmadığı belli değildir. Qaldarxan sözü-
nün benli han anlamına geldiği açıktır. Qal sözü Kazak Türkçesine Fars-
ça’dan geçmiştir. Aslı khāl olan kelime, Kazak Türkçesinde de Farsça’daki
gibi ‘ben’ anlamında kullanılmaktadır (Qazaq Tiliniñ Sözdigi 1999: 363).
Qaldarın ise ‘khāl’ sözüne dār (-li) eklenmesiyle yapılmıştır.
Qal kelimesinden türemiş Qaldıbek (Benlibek), Qaldayaq (Benliayak),
Qaldıbay (Benlibay), Qalıbek (Benibek) gibi kişi isimleri Kazak Türkçesinde
bugün de mevcuttur.

Xasan
Köruğlı, Sapabek’in öldürüldüğünü düşünde görünce yiğitlerini toplar ve
düşman üstüne yürürler:
Qayrat sınar künder bügin, jigitter!
Xasanuğlım, jıldam jürşi palwanım. (Batırlar Jırı 1989: 262).
Bu mısralardan da anlaşılacağı üzere Xasan, Köruğlı’nın oğludur.
Düşmanla karşılaştıklarında Bezergen’in bir kardeşini Köruğlı öldürür. Fakat
sonra diğer kardeşi meydana çıkar. Köruğlı, onun karşısına oğlu Xasan’ı
çıkarır. Tabiî Xasan, hasmını öldürür:
Köruğlıbek öltirgen soñ birewin
Jäne şıqtı Bezergenniñ bir inisi.
Köruğlıbektiñ Xasan balasına aytqanı:
- Xasan edi meniñ süyer perzentim,
Qatarıñnan artıq edi aybatıñ.
Qartayğanda atañızdı qıynama,
Öltirüwge bar ma mını qayratıñ? (Batırlar Jırı 1989: 266).

Ğabıybolla
Ğabiybolla, Habibullah demektir. Kazak Türkçesine Arapça’dan geçen bazı
isimlerdeki h sesi g (г) veya ğ (ð) sesine dönüşebilmektedir. Meselâ Muham-
met sözü Mağamet, İbrahim sözü İbragim şeklinde de yazılmaktadır. Yine
Arapça’dan geçen bazı kelimelerin sonundaki yumuşak ‘h’ sesi de düşmek-
tedir. Meselâ Allah sözü Kazak Türkçesinde Alla; Abdullah sözü Abdulla,
Abdolla, Äbdilda şekline girmiştir. Bu tür Arapça birleşik kişi isimlerindeki ‘u’
sesi de çoklukla o sesine dönüşmektedir. Dolayısıyla Habibullah isminin
Ğabıybolla şeklini alması gayet tabiîdir.
Destanda Ğabıybolla’nın kim olduğu belirtilmemekte, Ğabıybolla ismi sade-
ce bir yerde geçmektedir. Köruğlı, Sapabek’in öldürülmesi üzerine bütün
yiğitlerini düşman üstüne yürümeye çağırırken onun da adını anar:
Ğabıybolla, jıldam jürgil, Ğawazxan,
Biz ayrıldıq Sapabektey danadan.
Ey, jiğitter, aytamın men zarımdı,
Ayamaymın Sapabekten barımdı.
Sapabegim bende bolğan narım-dı. (Batırlar Jırı 1989: 262).

Ğawazxan
Ğawazxan ismi yukarıdaki mısralar da dâhil olmak üzere destanın birçok
yerinde geçmektedir.
Köruğlı, düşman üstüne yürürken kırk yiğidin içinde Ğawazxan da vardır.
Ğawazxan, Xasan’nın bir Qızılbas batırını öldürmesinden sonra meydana
çıkan başka bir batırın karşısına Köruğlı tarafından çıkarılır. Sonunda
Ğawazxan düşmanını öldürür. Destanda Ğawazxan’ın Köruğlı’nın oğlu ol-
duğu da açıkça belirtilir:
Duşpandardıñ köñili qaraqan,
Ölgenine qızılbastar qarağan,
Xasan batır öltirgen soñ birewin,
Jäne şıqtı jarday birew jarağan.
Köruğlı Ğawaz balasın şaqırıp alıp aytqanı:
- Bir qudayım bolar ma eken qaharman,
Qızır, İliyas pirlerine sıyınğan,
Duşpandar köp, bizder azbız bul jerde
Kezekpege barsañ qayted, Ğawazxan?! (Batırlar Jırı 1896: 266).
Ğawaz sözünün Arapça ‘ivāż sözünün Kazak Türkçesindeki söyleyişi olduğu
açıktır. Çünkü kelime başındaki ‘ayn sesi Kazakça’da çoklukla ‘ğayn yani
kalın ğ (ð) sesine dönüşmüştür. Bunun misâlleri çoktur: ‘İlm>ğılım,
‘ālem>ğalam, ‘ibret>ğıybrat, ‘ālim>ğalım… ‘İvāż kelimesi de ğawaz şeklini
almıştır. Destan kahramanı Ğawaz’ın Äwez ve Awaz şekilleri de mevcuttur
(Qoñıratbay, 2000: 371). ‘İvāż’ın Äwez ve Awaz şekilleri de Kazak Türkçesi-
nin ses yapısına uygundur. Zira kelime başındaki ‘ayn sesinin Kazak Türkçe-
sinde a veya ä seslerine dönüştüğü görülmektedir: ‘ālem>älem,
‘amel>amal…

Ersaqıya
Ersaqıya ismi destanda iki yerde geçmektedir. Destandan anlaşıldığı kadarıy-
la Köruğlı’nın kırk yiğidinden biridir. “Ğawazxan, Xasanxan, Ersaqıya,
Köruğlı qırıq jiğitpen jawğa attandı.” (Batırlar Jırı 1989: 262).
Düşman tarafından öldürülen Sapabek’in altın yayını Ersaqıya bulur:
“Ersaqıya jürip edi bir jaqtan,
Tawıp aldı altın sadaq balağın.” (Batırlar Jırı 1989: 263).
Ersaqıya sözünün kökenini tespit etmek ise mümkün olmamakla birlikte
bunun ‘er’ ve ‘saqıya’ sözlerinden kurulmuş birleşik bir isim olduğu söylene-
bilir.

Ğalıy Xaydar
Ğalıy Xaydar Hz. Ali’dir. Ğawaz ismini izah ederken de belirttiğimiz gibi söz
başındaki ‘ayn sesi Kazak Türkçesinde ‘ğayn sesine dönüşmektedir. Ğalıy
sözünde de aynı durum söz konusudur. Uzun i sesi ise Kazak Türkçesinde ıy
veya iy okunan и harfiyle karşılanmaktadır. Dolayısıyla ‘Alî ismi Ğalıy şekline
dönüşmüştür.
Xaydar, Hz. Ali’nin lâkabıdır. Köruğlı, Xasan’ı düşman karşısına çıkarırken
şöyle der:
Xasan uğlım, qızılbastı tas qıl, – dep
Aş-arıqtı däwletiñe mas qıl, – dep,
Mälikäjdar serik quday patşa, – dep,
Ğalıy Xaydar – ekewine tapsırdım! (Batırlar Jırı 1989: 266).
Ğalıy Xaydar da Qızır, İliyas, Däwitulı Süleymen, Qırıq Şiltender gibi zor
durumda kalındığında yardıma geleceğine inanılan şahıslardan biridir. Z.
Karadavut’un tespitine göre ‘olağanüstü varlıklar’, Köruğlu’nun bütün Tür-
kistan varyantlarında mevcuttur (Karadavut 2002: 162).

Mälikäjdar
Mälikäjdar serik quday patşa, – dep,
Ğalıy Xaydar – ekewine tapsırdım! (Batırlar Jırı 1989: 266).
Mälikäjdar ismi, Mälik (Melik) ve Äjdar (Ejder) kelimelerinden meydana gelmiş-
tir. Kelimenin, ejder(ler)in meliki, ejder(ler)in sultanı anlamına geldiği açıktır.
Kazak kaynaklarında Mälikäjdar hakkında hiçbir malumat yoktur. Batırlar
Jırı’nın sonunda yer alan Sözdik (Sözlük) bölümünde Mälikäjdar “peygam-
ber adı” olarak izah edilmiş. Ancak, Mälikäjdar isimli veya lâkaplı bir pey-
gamber olmadığını biliyoruz.

Qıdır, İliyas
Qıdır ve İliyas, Türkçe’de Hıdırellez olarak da kullanılan Hızır ve İlyas pey-
gamberlerdir. Qıdır, İliyas isimleri destanda bir yerde geçmektedir. Köruğlı,
oğlı Ğawaz’ı düşmanın karşısına çıkarırken şöyle der:
Bir qudayım bolar ma eken qaharman,
Qızır, İliyas pirlerine sıyınğan,
Duşpandar köp, bizder azbız bul jerde
Kezekpege barsañ qayted, Ğawazxan?! (Batırlar Jırı 1989: 267).
Görüldüğü gibi Qızır ve İliyas tıpkı Däwitulı Süleymen, Qırıq Şiltender, Ğalıy
Xaydar ve Mälikäjdar gibi zor anlarda yardıma çağrılan, kahramanlar tara-
fından pir kabul edilen olağanüstü şahsiyetlerdir.

Qırıq Şilten
Qırıq Şilten(der) de zor anlarda yardıma çağrılan olağanüstü şahsiyetlerdendir.
Qırıq Şiltender ifadesi destanda bir yerde geçmektedir. Köruğlı, düşman üstüne
gönderdiği Sapabek’e en son Qırıq şiltender her zaman yardımcın olsun diye dua
eder:
Adırlınıñ şıqsañ eger basına
Mıyxnatqa joldas boldıñ jasıñda.
Däwletimde qapalanba Sapabek,
Qırıq şiltender kömek bolsın qasıñda. (Batırlar Jırı 1989: 259).
Kazak destanlarında Qırıq şilten ismi Ğayıp eren, qırıq şilten şeklinde de
kullanılmaktadır.
“Müslümanlar arasında tasavvuf etkisiyle yayılan inanışa göre olağa-
nüstü özelliklere sahip velilerdir. Kazak halk edebiyatındaki kahra-
manlar, Allah ile birlikte Ğayıp eren, qırıq şilten, ğawsıl-ğıyas gibi veli
ve pirleri yardıma çağırırlar. … Tasavvuf öğretisine göre dünyada bir
veliler hiyerarşisi vardır. Allahütealâ bu veliler vasıtasıyla insanları in-
san-ı kâmil seviyesine çıkarır. Bu veliler manevî derece katederek bir
sırra vâkıf olmuşladır. Bunların sayısı 355 veya 356’dır. Manevî de-
recelerine ve yaptıkları işe göre bu veliler birkaç bölüğe ayrılırlar. Üç
yüz veliye axıyyar adı verilir. Ondan sonrakilere abdal denir (Farsça
çihilten, Kazaklar şilten veya qırıq şilten diye isimlendirirler.). Bunla-
rın sayısı kırktır.” (Nurtaziyna 2001: 97).
Görüldüğü gibi Qırıq şilten Anadolu’da Kırklar diye adlandırılan veli toplu-
luğudur.

Millet ve Boy Adları

Qızılbas
Qızılbas yani Kızılbaş ismi destanda birçok yerde geçmektedir. Destanda
Kızılbaş, hem bir yer (ülke) hem de bu ülkede yaşayan halk anlamında kul-
lanılmıştır.
Destanın giriş kısmında Tekejävmit iline saldıracak kişi Qızılbas Bezergen
olarak tanıtılır (Batırlar Jırı 1989: 253).
Bezergen de kendisini Qızılbasta (Kızılbaş ilinde) veya Qızılbastan (Qızılbaş
ilinden) kelimeleriyle tanıtır:
Qızılbasta Bezergen er bolamın,
Şapsam kerek türikmenniñ xalıqtarın.
……………………………………..
Qızılbastan Bezergen er keledi,
Qarşığaday ‘Köruğlını” köredi. (Batırlar Jırı 1989: 253)
Qızılbas sözü Qızıl (Kızıl) ve bas (baş) sözlerinden meydana gelmiştir. Güncel
Türkçe Sözlük’te Kızılbaş kelimesi şöyle izah edilmektedir: “Şiî mezhebinin
bir kolundan olanlara verilen ad.”6
Qazaq Sovet Entsiyklopediyası’nda ise iki tane Qızılbastar maddesi mevcuttur:
“Kızılbaşlar: Kazak destanlarında tarif edilen istilâcı milletin adı. Me-
selâ Marabay, Mergenbay ve Birjan gibi destancıların söylediği
Kobılandı Batır varyantında Kobılandı Batır’ın vuruştuğu düşmanlar
Kızılbaş diye isimlendirilir. … Destanda anlatılan vakalar, aslında ta-
rihî gerçeklerle de örtüşmektedir. Cengiz Han komutasındaki istilâcı
Moğolların, on üçüncü asrın başında Kuzey İran, Kafkaslar ve Orta
Asya’yı da istilâ ettikleri bilinmektedir. Bu saldırılar sırasında istilâcı-
lar, kendilerini başkalarından ayırmak için kızıl börk giyerek savaş-
mışlardır. Bunlara Kızılbaş denmesinin sebebi budur. Sonradan Kıp-
çak iline defalarca saldıran eski İranlılara da Kızılbaş denmiştir.”
(Qazaq Sovet Entsiyklopediyası, 7 1975: 82).
“Kızılbaşlar: (On iki şehit imama hürmet için giyilen on iki dilimli baş-
lıktan dolayı böyle adlandırılmıştır.) Asya, Suriye ve Azerbaycan’da
yaşayan Türk soylu göçebe topluluk. On beşinci asrın ortasına doğru
Kızılbaşlarının askerî ve dinî teşkilatı sayılan Safevî hanedanının en
büyük destekçisi hâline geldiler. … Kızılbaş askerleri ‘cihat’ diyerek
devamlı surette komşu topluluklarla savaşmışlardır. … On altıncı, on
yedinci asır Rus resmî evraklarında Safevî idaresi altındaki herkes Kı-
zılbaş diye adlandırılmıştır.” (Qazaq Sovet Entsiyklopediyası, 7 1975:
83)
Bu bilgilerden de anlaşılacağı üzere destanda geçen Qızılbas Moğol askerleri
de, İran’da yaşayan Kızılbaşlar da, İranlılar da olabilir. Destanların her de-
virde yeniden yaratıldığı gerçeğini unutmamak gerekir. Zira bütün Kızılbaş-
lar, Türkmenlerle savaşmışlardır.
Köruğlı’nın Kızılbaş Bezergen’e “Ey, Bezergen, ölmey dinge kirersiñ” yani
“Ey Bezergen, ölmeden dine girersin.” (Batırlar Jırı 1989: 255) demesi çok
manidardır. Çünkü Moğollar Müslüman değildir, Kızılbaşlar ve İranlılar ise
Şiî mezhebine mensuptur. Köruğlı’ın mensup olduğu Türkmenler Sünnî’dir.
Yani Qızılbas’ın dine girmesi gereken biridir. Meseleye dinî açıdan bakıldı-
ğında da Qızılbas’ın Moğol askerleri, Türk soylu Kızılbaşlar, İranlılar yahut
bunların hepsinin olma ihtimali vardır.

Qalmaq
Qalmaq sözü Köruğlı men Bezergen destanında bir yerde geçmektedir. Des-
tanın giriş kısmında yüz yirmi yaşına gelen Köruğlı’nın iki tehlikeli düşma-
nından birinin Qalmaq Köbikti olduğu anlatılır: “Köruğlınıñ jüz jıyırmağa
kelgen kezinde eki qawipti jawı bar eken. Biri – qızılbas Bezergen batır.
Ekinşisi – qalmaq Köbikti eken.” (Batırlar Jırı 1989: 253).
Qalmaqtar yani Kalmuklar, Oyrat diye adlandırılan bir Moğol halkıdır (Mey-
dan-Larosusse, 6.c. 1990: 815). Kalmukların Kazaklarla ilgisi ise Qazaq
Sovet Entsiklopediyası’nda şöyle anlatılmaktadır:
“Kalmuklar, on üçüncü, on dördüncü asırlarda Cengiz Han’ın kurduğu Mo-
ğol İmparatorluğu’nun bir parçası oldular. On beşinci ve on altıncı asırlarda
Oyratlar, bazı boylarla birlikte Moğolistan’ın batısındaki Cungar bölgesinde
yeni bir siyasî birlik kurdular. Kalmukların ayrı bir millet hâline gelmeye baş-
lamaları da bu döneme rastlar. On altıncı ve on yedinci asırlarda iyice güçle-
nen Cungar Hanlığı topraklarını genişletmeğe başladı. Batıda İdil Irmağına
kadar ulaştılar. On sekizinci asırda Kazaklar ile Kalmuklar arasında vuku
bulan çarpışmalar, Kazak tarihinde derin izler bırakmıştır. 1723 yılında baş-
layan Cungar saldırıları yüzünden Kazaklar yok olma tehlikesiyle karşı karşı-
ya kalmışlardır. Bu dönem Kazak tarihinde ‘Aq taban şubırındı’7 olarak
anılmaktadır. İç çekişmeleri çok iyi değerlendiren Çin İmparatorluğu, on
sekizinci asırda Cungar Hanlığı’nı yıktı. Bu yüzden Kalmukların mühim bir
kısmı İdil Irmağının ağzında kaldı ve Rusya’nın sömürgesi hâline geldi.”
(Qazaq Sovet Entsiyklopediyası, 6 1975: 427).
Kazak kahramanlık destanlarının çoğu, Kalmuklarla yapılan mücadeleler
üzerine kurulmuştur. Dolayısıyla, Kazak bozkırını istilâ ederek Kazaklarla yüz
yıla yakın savaşan ve onları tarih sahnesinden silinme tehlikesiyle karşı kar-
şıya bırakan Qalmaq (Kalmuk) milletinin adının Köruğlı men Bezergen des-
tanında da geçmesi çok tabiîdir.

Tekejäwmit
Destanın girişinde şu cümle yer almaktadır: Tekejäwmit elin şawıp almaq
bolıp Bezergenniñ on eki mıñ qolımen kele jatqanın Köruğlı estiydi…
(Batırlar Jırı 1989: 253)
Yine Köruğlı’nın Teke-Yomut yahut halkından olduğunu düşmanı Bezergen
belirtmektedir. Köruğlı, dost olduğu Bezergen’e ihanet eder ve onu arkadan
vurur. Bezergen ölmeden önce Köruğlı’na şunları söyler:
Tekejäwmit seniñ halkıñ er edi
Ğaripterge pana bolğan jer edi.
Qazir seni öltirer em, Köruğlı,
Jalğız tuwğan aldı-artıñ kem edi. (Batırlar Jırı 1989: 257).
Tekejäwmit sözü aslında iki sözden yani Teke ve Jäwmit sözlerinden meyda-
na gelmiştir. Teke ve Jäwmit (Yomut), büyük Türkmen oymaklarından ikisi-
dir. Qazaq Sovet Entsiyklopesidiyası’na göre başlıca Türkmen oymakları ise
şunlar: Teke, Jawmut, Ersarı, Salır, Sarıq, Göklen, Çovdor (Qazaq Sovet
Entsiyklopediyası, 11 1977: 132). Yomut sözü Kazak Türkçesinin ses özellik-
lerine uyarak Jawmut olmuştur. Çünkü Eski Türkçe’de söz başında bulunan
y sesi Kazak Türkçesinde j sesine dönüşmüştür. Yomut isminin destandaki
Jäwmit ise ya bir ağız özelliğidir yahut ‘Teke’ sözünün etkisiyle ortaya çıkmış
bir şekildir.
Destanda Köruğlı’nın ilinden, yurdundan bahsedilirken hem Tekejäwmit
(Teke-Yomut) hem de Türikmen (Türkmen) ismi kullanılmaktadır. İki büyük
Türkmen boyu olan Teke ve Yomut’un birleştirilerek Tekejäwmit (Teke-
Yomut) biçiminde söylenmesi, kelimenin Türkmen anlamında kullanıldığını
göstermektedir.

Türikmen
Destanda Qızılbas Bezergen kendisini Türkmen’in halk(lar)ını basmaya gelen
er olarak tanıtır:
Qızılbasta Bezergen degen er bolamın,
Şapsam kerek türikmenniñ xalıqtarın. (Batırlar Jırı 1989: 253).
Sapabek de memleketiyle vedalaşırken ‘türikmen el’ (Türkmen İli) ifadesini
kullanır:
Jatqan jerim meken etip Jämbilbel,
Jaw degende jaranadı türikmen el. (Batırlar Jırı 1989: 259)
Türkmen sözü, destanda Kazak Türkçesinin ses özelliklerine uyarak
Türikmen olmuştur. Zira Kazak Türkçesinde Türk sözü de Türik biçimini
almıştır.
Yukarıda da belirttiğimiz gibi destanda Türikmen ismi, tıpkı Tekejäwmit ismi
gibi Köruğlı’nın ilini ve milletini belirtmek için kullanılmıştır.

Yer Adları

Jämbilbel, Jämbil
Köroğlu’nun Türkiye varyantlarında Çamlıbel olarak geçen yer ismi Köruğlı
men Bezergen destanında Jämbilbel bir yerde ise Jämbil (Batırlar Jırı, 1989:
253) şeklinde geçmektedir. Kazak rivayetlerinde Şämbil biçimine de rastlan-
maktadır (Qoñıratbay 2000: 371).
Jämbilbel/Jämbil/Şämbil’in neresi olduğunu tespit etmek güçtür. Qoñıratbay,
‘Şämbil qala’nın Türkmen ili olduğunu söyler (Qoñıratbay 2000: 371).
Köruğlı men Bezergen’de de bir yerde Jämbilbel’den ‘şahar’ yani ‘şehir’ diye
söz edilir. Bezergen, Köruğlı ile dost olduktan sonra onu memleketine uğur-
larken şöyle der:
Qoş-aman bol, Köruğlıday asılzat,
Jämbilbeldey şaharına keyin qayt. (Batırlar Jırı 1989: 256).
Fakat tarihî kaynaklarda böyle bir şehre rastlanmamaktadır. Bundan dolayı
Jämbilbel/Jämbil/Şämbil’in bir bölgenin adı olması ihtimali daha yüksektir.
Türkiye rivayetlerinde Çamlıbel, Türkmen rivayetlerinde Çandybil olarak
geçen ismin bazı Kazak rivayetlerinde Şämbil şeklinde görülmesi gayet tabiî-
dir. Zira Eski Türkçe’deki ‘ç’ sesleri Kazak Türkçesinde ‘ş’ sesine dönüşmüş-
tür. Bugünkü Kazak Türkçesinde Rusça’dan geçen bazı kelimeler istisna tutu-
lursa aslında ‘ç’ sesi mevcut değildir. Dolayısıyla Çamlıbel veya Çandybil
sözü Kazak Türkçesinin ses özelliklerine uyarak Şämbil olmuştur.
Burada esas üzerinde durulması gereken Çamlıbel veya Çandybil’in
Jämbilbel veya Jämbil’e nasıl dönüştüğüdür. Bunu iki şekilde izah etmek
mümkündür: 1. Jämbilbel veya Jämbil söyleyişleri yanlış telâffuz olarak yay-
gınlaşmış olabilir. 2. Jämbil ismi ile Jambıl ismi arasında bir bağlantı vardır.
Jambıl, Kazakistan’ın güneyinde bir dağ adıdır. Qazaqstan: Ulttıq
Entsiyklopediya’da Jambıl Dağı ile ilgili şu bilgiler mevcuttur: “Şu-İle Dağla-
rının kuzeybatı kısmındaki dağ. Ortalama yüksekliği 972 metre. Kuzeybatı-
dan güneydoğuya doğru 45-50 km uzanır. Eni 10-15 km.” (Mäwlenov
2001: 507).
Kazak jırşıları (destancıları) komşu Türkmenlerden öğrendikleri Köruğlı des-
tanını yerlileştirerek yeniden yaratmışlardır. Köruğlı men Bezergen’de
Köruğlı’nın iki büyük düşmanından birinin Qalmaq (Kalmuk) oluşu da bu
görüşü desteklemektedir. Zira Kalmaklar, Türkmenlerle değil daha ziyade
Kazaklarla savaşmışlardır. Türkmen rivayetinde Çandıbil (Nurmemmet,
1996: 183) sözünü de Kazakların, yaşadıkları coğrafyadaki dağın adına
yakın bir şekilde söylemiş olmaları çok muhtemeldir. Yani Jämbil ile Jambıl
arasında bir bağlantı olduğu açıktır.
Karadavut, bütün varyantlar arasında ortak olan tek yer isminin Çamlı-
bel/Çenlibel/ Jämbilbel olduğunu belirtir (Karadavut 2002: 161). Fakat bu
isim bile lehçelere göre değişik şekiller almıştır.

Şükirli
Şükirli ismi destanda bir yerde geçmektedir. Sapabek yurduyla vedalaşırken
Şükirli ismini de anar:
Meken ettim Şükirlidey biyikti,
Bawırında awlawşı edim kiyikti. (Batırlar Jırı 1989: 259).
“Mekân tuttum Şükirli gibi bir zirveyi.” mısrasından Şükirli’nin yüksek bir yer
olduğu anlaşılmaktadır. Fakat Şükirli’nin neresi olduğunu tespit etmek zor-
dur. Zira kaynaklarda böyle bir yer adına rastlanmıyor.
Şükirli, şükir sözüne -li eki getirilerek yapılmış bir isimdir. Arapça şükr sözü
Kazak Türkçesinin özelliklerine uyarak şükir şekline dönüşmüştür.
Qazaq Tiliniñ Södigi’nde iki tane şükir kelimesi yer almaktadır: “ŞÜKİR I
bot. Kumlu yerlerde yetişen, kökü şeker pancarına benzeyen bitki. ŞÜKİR II
1. Allah’a duyulan minnet. 2. Şükür (Mutlu bir olaydan ve durumdan sonra
hoşnutluğu bildirme.)” (1999: 744).
Burada ŞÜKİR II’nin Türkiye Türkçesindeki şükür kelimesiyle aynı olduğu
açıktır. ŞÜKÜR I ise Türkiye Türkçesinde kökboyası, kızılkök, kızılboya de-
nen bitkinin adıdır.8 Şükirli ise şükir bitkisinin çok yetiştiği yer anlamında
vermektedir. Dolaysısıyla şükir bitkisi çok yetiştiği için destandaki yere Şükirli
denmiş olabilir.
Şükirli şükreden anlamında da olabilir. Nitekim Türkmen Diliniñ Sözlügi’nde
Şükürli sözü kanaat eden, şükreden, kanaatli, sabırlı şeklinde izah edilmiştir
(Türkmen Diliniñ Sözlügi 1962: 776).

Adırlı
Sapabek, düşmanı uzun süre gözler, hiç kimseyi göremeyince Adırlı’nın
başına çıkar ve avlanır: “… on eki künde Adırlınıñ basına şığıp, qarawıl
qarap, eşnärse körinbegen soñ añ awlap jata berdi.
Adırlınıñ tawları bar biyikti,
Awlay bedri er Sapabek kiyikti. (Batırlar Jırı 1989: 260).
Adırlı’nın tam olarak neresi olduğu belli değildir. Ancak kelimenin anlamından
hareketle nasıl bir yer olduğunu tespit etmek mümkündür. Qazaq Tiliniñ
Sözdigi’nde adır sözü ‘tepe, tepecik, engebe, engebeli yer’ olarak izah edilmiştir
(Qazaq Tiliniñ Sözdigi 1999: 16). Adırlı tepeciklerle kaplı, engebeli arazi demek-
tir (Qazaq Tiliniñ Sözdigi 1999: 16). Türkmen Türkçesindeki adırlık sözü de
aynı anlamı ifade etmektedir (Türkmen Diliniñ Sözlügi 1962: 26).
Bu bilgilerden Adırlı isminin tepeciklerle kaplı engebeli yer anlamına geldiği
anlaşılmaktadır.

Hawadaq Köl
Hawadaq Köl (Hawadak Gölü) destanda bir yerde geçmektedir. Sapabek,
yurduyla vedalaşırken doğduğu, gezdiği, avlandığı yerlerin isimlerini sayar.
Bunlardan biri de Hawadaq Köl’dür:
Köremin be, körmeynin be qaytadan,
Qoş-aman bol, körgenimşe Hawadaq Köl. (Batırlar Jırı 1989: 259).
Hawadaq Köl’ün neresi olduğunu tespit etmek çok zordur. Bu, sadece çevre-
sinde yaşayan insanlarca bilinen küçük bir göl olabileceği gibi jırşının mu-
hayyilesinden doğmuş bir göl de olabilir.

Köhiy Qap
Köruğlı, Bezergen’in bir kardeşine kendisini tanıtırken Köhiy Qaptı peri (Kaf
Dağlı peri) ile evlendiğini belirtir:
Şığıp edim türikmendey elimnen,
Qatın aldım Köhiy Qaptı periden. (Batırlar Jırı 1989: 264).
Köhiy Qap’ın Kaf Dağı olduğu açıktır. Farsça Kūh-i Qāf terkibi Kazak Türk-
çesinin ses özelliklerine uyarak Köhiy Qap olmuştur.


Hayvan Adları

Ğıyrat
Ğıyrat (Kırat), Köruğlı’nın atının adıdır. Ğıyrat ismi destanda birçok yerde
geçer. Bezergen, Ğıyrat’ı tanır, fakat üstündekinin Köruğlı olduğunu bilemez:
Ğıyrat minip qaysı jaqqa barasıñ,
Köruğlınıñ jayın bayan qılasıñ? (Batırlar Jırı 1989: 253)
Daha sonra Köruğlı, Bezergen’e şöyle der:
Astımdağı sen tanıdıñ Ğıyrattı,
Üstindegi tanımadıñ bekzattı. (Batırlar Jırı 1989: 255).
Ğıyrat, Türkmen Türkçesinde gır (Bkz.Türkmen Diliniñ Sözlügi, 1962: 227)
yani kır ve at kelimelerinden meydana gelmiş bir birleşik isimdir. Kazak
Türkçesinde at donu olarak kır anlamında aq boz birleşik sözü kullanılmak-
tadır (bkz. Qazaq Tiliniñ Tüsindirme Sözdigi I 1974: 129). Görüldüğü gibi
Türkmen Türkçesindeki Gırat ismi Kazak Türkçesine imlâsıyla olmasa bile
söyleyişiyle Ğıyrat şeklinde aynen geçmiştir. Halbuki Gırat>Ğıyrat ismi Ka-
zak Türkçesine Ak Boz At şeklinde aktarılabilirdi.

Boztarlan
Köruğlı, Sapabek’i düşmanı takibe gönderirken şöyle der:
Ey, Sapabek, aytar sözim berik te,
Keşke qalmay Boztarlandı eritte, (Batırlar Jırı 1989: 258).
Sapabek, Bezergen’in Qaldarxan adlı kardeşiyle karşılaşınca kendisini
Köruğlı diye tanıtır. Fakat altındaki at Ğıyrat olmadığı için Qaldarxan buna
inanmaz. Sapabek onu inandırmak için Boztarlan’ın da Ğıyrat’tan geri bir at
olmadığını belirtir:
Ğıyratıma altın aqır soqtırıp,
Arqanına altın qazıq qaqtırıp,
Boztarlanım Ğıyratımdan kem emes,
Ğıyratımdı üyge kettim baqtırıp. (Batırlar Jırı 1989: 260-261).
Bu mısralardan Ğıyrat’ın Köruğlı ile ne kadar bütünleştiği de anlaşılmaktadır.
Boztarlan, Köruğlı’nın kırk yiğidinin başı Sapabek’in atıdır. Boztarlan ismi
tamamen Kazak Türkçesine aittir. Kazak Türkçesindeki boz sözü Türkiye
Türkçesindeki boz sözü ile aynı anlamdadır (Bkz. Koç 2003: 68). Tarlan ise
benekli, alacalı, çapar demektir (Koç 2003: 488). Dolayısıyla Boztarlan ismi
de bozu ağır basan çapar anlamına gelmektedir.9

Sonuç
Köruğlı men Bezergen destanındaki özel adların büyük bir kısmı, Kazak Türkçe-
sinin kurallarına uymuştur. Köruğlı men Bezergen destanına benzeyen bir des-
tan, Türkmen sahasında Bezirgen ismi ile mevcuttur (Bkz. Nurmemmet 1996:
178-249). İki destanın olay örgüsü ana hatlarıyla birbirine benzemektedir. İki
destanda geçen isimleri şöyle sıralayabiliriz: Kazak rivayetinde Köruğlı, Türkmen
varyantında Ğörogly (Nurmemmet 1996: 180); Kazak rivayetinde Bezergen,
Türkmen rivayetinde Bezirgen (Nurmemmet 1996: 185); Kazak rivayetinde
Ğawaz, Türkmen rivayetinde Öwez (Nurmemmet 1996: 196); Kazak rivayetin-
de Qıdır İliyas, Türkmen rivayetinde Hydyr Ylýas (Nurmemmet 1996: 217);
Kazak rivayetinde Ğalıy Xaydar, Türkmen rivayetinde Hezretaly (Nurmemmet
1996: 230); Kazak rivayetinde Jämbilbel, Türkmen rivayetinde Çandybil
(Nurmemmet 1996: 183). Bunlardan başka Köruğlı’nın yiğidi Sapabek’in atının
adı Boztarlan, Görogly’nın adamlarından Köse’nin atının adı ise Bozduman’dır
(Nurmemmet 1996: 196). İki isimde benzer olan sadece boz kelimesidir.
Görogly’nın atı Gyrat’ın adı ise Türkmen sahasındaki Bezergen destanında hiç
geçmemektedir.
Görüldüğü gibi iki rivayette de esas kahraman ve mekân adları aynıdır. Bu
aynılık Köroğlu destanının bütün Türk dünyasına bir merkezden yayıldığını
gösteriyor. Türk toplulukları ve boyları Köroğlu Destanı’nı yaşadıkları coğ-
rafyalarda yeniden yaratmışlardır. Ancak, eski ve yeni bütün kolların birbiriy-
le devamlı bir etkileşim içinde olduklarını da unutmamak lâzım.
Yıldırım, D. (1983), “Köroğlu Destanı’nın Orta Asya Rivayetleri”, Köroğlu
Semineri Bildirileri. Ankara, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay.
Notlar
1 Ğumarova, M., Äbişev, J. (Haz.), Batırlar Jırı, Törtinşi Tom, Köruğlı, Almatı, 1989.
2 Bu varyantta Rawşanbek yani Ruşen, Köruğlı’nın gerçek adı olarak değil de baba-
sının adı olarak geçmektedir.
3 Masallarda ve destanlarda üç şekilde kullanılır: Şiltender, Qırıq Şilten, Ğayıp Eren
Qırıq Şilten. Anadolu’da ‘Kırklar’ olarak bilinen velilere benzeyen veliler topluluğu-
dur.
4 Qazaq Ertegileri, Tom 2, Batırlıq, Tapqırlıq Jaylı Ertegiler, (Haz. Q.Tolıbayev),
Almatı, 2000. Kazak halk edebiyatında Batırlıq Ertegiler (Kahramanlık Masalları)
diye bir tür vardır. Bu kitapta yer alan ertegilerin (masallar), büyük bir kısmı da
Batırlıq Ertegilerdir. Bunlar aslında kahramanlık destanlarının mensur biçimleri gi-
bidir. Bu yönleri itibarıyla Türk halk edebiyatındaki halk hikâyelerine benzerler.
Ancak Batırlıq Jırlarda masal unsurları da mühim bir yer tutar.
5 Bkz. Güncel Türkçe Sözlük, http://www.tdk.org.tr/tdksozluk.htm (20.04.2004)
6 Bkz. Güncel Türkçe Sözlük, http://www.tdk.org.tr/tdksozluk.htm (09.05.2004)
7 ‘Aq taban şubırındı, alqaköl sulama’ olarak da isimlendirilen bu dönemde Kazak
bozkırı Rusya ve Çin’in desteğini de arkasına alan Kalmuklar yani Cungarlar tara-
fından istilâ edilmiştir.Tarih sahnesinden silinme tehlikesiyle karşı karşıya kalan Ka-
zaklar, Abılay Han (1713-1781) önderliğinde yeniden toparlanmışlar ve Cungarlara
karşı büyük zaferler kazanmışlardır.
8. Bkz. Güncel Türkçe Sözlük, http://www.tdk.org.tr/tdksozluk.htm (09.05.2004)
9. Köroğlu’nun Orta Asya rivayetleri ve destandaki kahramanlarla ilgili şu kaynaklara
da bakılabilir: Özkan, İ. (1997), “Köroğlu Destanı’nda Kahraman ve Atının Doğuşu
ile İlgili Motiflerin Tahlili”, Türk Dili, 1997/ II. cilt, No 549.
Kaynakça
Batırlar Jırı, Törtinşi Tom, Köruğlı (1989), Haz. Ğumarova, M., Äbişev, J., Almatı:
Jazuwşı Yay.
Boratav, Pertev N. (1931), Köroğlu Destanı, İstanbul: Evkaf Matbaası.
Güncel Türkçe Sözlük, http://www.tdk.org.tr/tdksozluk.htm
“Kalmuklar”, Meydan-Larosusse, Altıncı Cilt, İstanbul: Meydan Larousse Yay., 1990.
Koç, Kenan (2003), Qazaqşa-Türikşe Sözdik, Türkistan: Turan Mat.
Karadavut, Zekeriya (2002), Köroğlu’nun Ortaya Çıkışı (Türk Dünyasındaki Varyant-
ları Üzerine Karşılaştırmalı Bir Araştırma), Bişkek: Manas Üniversitesi Yay.
Mäwlenov, M. (2001), “Jambıl”, Qazaqstan: Ulttıq Entsiyklopediya, 3, Almatı: Alma-
tı: Qazaq Entsiyklopediyası Yay.
Nurmemmet, Annagulı (1996), “Bezirgen”, Göroğlu: Türkmen Halk Destanı, Ankara:
Bilig Yay.
Nurtaziyna, N. (2001), “Ğayıp Eren”, Qazaqstan: Ulttıq Entsiyklopediya, 3, Almatı:
Qazaq Entsiyklopediyası Yay.
Qazaq Ertegileri, Tom 2, Btırlıq, Tapqırlıq Jaylı Ertegiler (2000), (Haz. Q.Tolıbayev),
Almatı: Jazuwşı Yay.
Qazaq Sovet Entsiyklopediyası, 6 (1975), “Qalmaq”, Almatı: Qazaq Sovet
Entsiyklopediyası Yay.
Qazaq Sovet Entsiyklopediyası, 7 (1975), “Qızılbastar”, Almatı: Qazaq Sovet
Entsiyklopediyası Yay.
Qazaq Sovet Entsiyklopediyası, 11 (1977), “Türikmen”, Almatı: Qazaq Sovet
Entsiyklopediyası Yay.
Qazaqşa-Orısşa Sözdik (2001), Red. Sızdıqova, R. Ğ. ve Xusayın, K. Ş., Almatı:
Dayk-Press Yay.
Qazaq Tiliniñ Sözdigi (1999), Haz. Bolğanbayev, Äset vd., Almatı: Dayk Pres Yay.
Qazaq Tiliniñ Tüsindirme Sözdigi, I (1974), Red. Isqaqov, A. I., Almatı: Ğılım Yay.
Qoñıratbay, T., “Köruğlı” (2000), Türkistan: Xalıqaralıq Entsiyklopediya, Almatı:
Qazaq Entsiyklopediyası Yay.
Qoñıratbayev, Ä. (1987), Qazaq Eposı jäne Türkologiya, Almatı: Ğılım Yay.
Türkmen Diliniñ Sözlügi (1962), Haz. Xamzayev, M., Aşgabat: Türkmenistan SSR
Ilımlar Akademiyası Yay.
Page 23
bilig
Spring / 2006 Number 37: 91-114
© Ahmet Yesevi University Board of Trustees
On The Proper Names in The Legend of
Koroglı Men Bezergen
Aşur ÖZDEMİR*
Abstract: The Legend of Koroglu is a part of the shared values
belonging to Turkic nations and clans. The proper names in the
Legend of Koroglu and Bezirgan found on the Kazakhs’ area, when
studied in this respect, are seen to be conforming with language rules
of Turkic Kazakh Language. When the Legend of Koroglu men
Bezergen is compared to the Legend of Bezirgen found on the
Turkmens’ area, certain main names like Korogli-Korogli, Bezergen-
Bezirgen, Galiy Xaydar-Hezretaly, Qidir Iliyas-Hydyr Ylias,
Jambil/Jambilbel-Candybil are defined to be similar.
Associating the proper names in the Legend of Korogli men Bezergen,
it may be said that the Legend of Koroglu emerged at a time when the
Turks lived as united ethnically and politically and it later travelled to
other distinctive areas. Obviously, the proper names found in different
branches of the legend reveal that assumption. Every branch reflects
the properties of their native people, land and period. It is also
necessary to state that branches of the legend emerging in different
areas were influenced by one-another. The studied similarity between
the Legend of Korogli men Bezergen found on the Kazakhs’ area and
the Legend of Bezirgen found on the Turkmen soil actually confirm
that mutual influence.
Key Words: Koroglu, Legend, Proper Names, Turkic Kazakh
Language, Turkic Turkmen Language
* Kazakhstan Süleyman Demirel University / KAZAKHSTAN
ozdemirasur@hotmail.com
Page 24
bilig
Zima 2006 výpusk: 37: 91-114
© Popeçitel#skiy Sovet Universiteta Axmeta Wsavi
Касательно имён собственных в поэме
"Кёроглу и Безерген"
Ашур Оздемир*
Резюме: Поэма Кёроглу является общей ценностью Тюркской
нации. В поэме Кёроглу и Безерген на Казахском пространстве при
исследовании с этой точки зрения можно увидеть, что имена
собственные в поэме соответствуют законам Казахского языка. При
сравнении поэмы Кёроглу и Безерген с поэмой Безирген на
Туркменском пространстве мы можем увидеть, что имена
собственные такие как Кёроглы- Кёруглы, Безерген- Безирген,
Галий Хайдар- Хезреталы, Кыдыр Ильяс- Хыдыр Йльяс,
Жамбил/Жамбилбел- Чандыбил являются одинаковыми.
Можно сказать, что исходя из имен собственных в поэме "Кёроглу и
Безерген" поэма Кёроглу возникла в период когда Тюрки появились
как этническое и политическое целое и впоследствии проникает в
различные географические точки. Об этом родстве можно судить по
именам собственым, имеющим место в различных частях поэмы.
Так как каждая часть отражает особенности общества из которого
возникла, географию и эпоху рождения. Так же необходимо
отметить и постоянное взаимодействие частей поэмы Кёроглу,
возникших в различных географических точках. Это подтверждает и
схожесть между рассматриваемой нами поэмы "Кёроглу и Безерген",
возникшей на Туркменской территории и поэмы "Безирген" также
относящейся к Туркменской зоне.
Ключевые слова: Кёроглу, Поэма, Имена Собственные, Казахский
Язык, Туркменский Язык.
* Университет имени Сулеймана Демиреля/ Казахстан
ozdemirasur@hotmail.com

Köroğlu ve Alpamışa bir şiir özbekçe

Go'ro'g'li va Alpomish


Faqat xavfu xatar shikorda -
G'animlarning jodusi yomon.
Shikor chiqsam, mushkulot korga
Boshlab qolar telba bir doston.

Jonholatda o'tar qichqirib,
Kalxat soya tashlagan oqquv...
Otning boshin yuborar burib,
Ichimdagi nogoh titranuv.

Yo, dovdirab devlar kelishar -
Aylanishar - ketishmas nari,
Yana g'avg'o qilar surbetlar...
Ot solaman Ko'yi Qof sari.

Yo yig'laydi sochini yoyib,
"Voh, bolam" deb yoqa chok maston.
Chambil qolar yana behisob,
Yana jangda tug'ilar doston.

Uxla, uxla majnun sarguzasht!
Uxla, ertak! Tin olgin, baxshi!
Shamolimdan pirpirama dasht,
Qilich, qinda turganing yaxshi!

Do'stlar, keldi uyg'onmoq fasli -
Yuming! - o'zni ko'rsin ko'zingiz.
Bog'i Eram sizdirsiz asli,
Ko'yi Qof ham xuddi o'zingiz.

Sayyohlikni men ham etdim rad
Va shunday ahd bo'ldi barqaror:
Elni tashlab ketmasligi shart
El suyanchi Go'ro'g'li nomdor!

Boqib yurtning nochor yuziga,
Ovoz berdim Alpomishga ham:
"Madad bersin Olloh o'zingga,
Chohdan chiqib yurtga qayt, bolam.

Bir zo'r bergin - chekinar taqdir,
"Xudo" degin - pirlaring ko'pdir...
Go'ro'g'lisiz el bo'lmas, axir,
Alpomishsiz mamlakat yo'qdir".

Usmon Azim

The Persianization of Köroĝlu

KOROGHLU OPERA - Uzeyir Hajibeyov

Koroghlu
(Son of a Blind Man)
Opera (1937)

Summary - Koroghlu

Azerbaijan International
AI 9.3 (Autumn 2001)



PDF formatda

Get Acrobat Reader

Synopsis - Koroghlu
Jala Garibova


Classical Music of Azerbaijan
Vol 5 - Opera



Uzeyir Hajibeyov Collection
Vol 6 - Koroghlu 1


Uzeyir Hajibeyov Collection
Vol 7 - Koroghlu 2

Libretto - Koroghlu
English

PDF - 30 pages,
Acrobat Reader - free

Get Acrobat Reader

Libretto - "Koroghlu" - Azeri

PDF formatda


Get Acrobat Reader

The Other "Koroghlu"

The Other "Koroghlu"
Tbilisi Manuscript Sheds Light on Medieval Azerbaijani Hero

by Farid Alakbarov, Ph.D.

For libretto and music pieces from Uzeyir Hajibeyov's "Koroghlu" Opera, go to HAJIBEYOV.com, click on Music

"Azerbaijanis still consider Koroghlu to be a great national hero, but they don't think of him as an early Bolshevik. Stalin and the Soviet propagandists helped to keep the Koroghlu legend alive, but they didn't understand that for Azerbaijanis, Koroghlu symbolized the universal quest for freedom and independence." - Farid Alakbarov

For centuries, Azerbaijan's wandering minstrels - known as ashugs - have told tales about a mighty warrior named Koroghlu. His name, literally "Son of a Blind Man", refers to his campaign to seek revenge on the cruel ruler who had blinded his father, an opponent of his harsh regime. Much like the Robin Hood of medieval English folklore, Koroghlu stole from the rich and gave to the poor. Assisting him were a brave group of friends and a miraculous flying horse named Girat.

Every Azerbaijani has heard stories about Koroghlu. But who, in fact, was he? What was he fighting for? As legends like the Koroghlu story are carried down through the ages, some of their real-life details become embellished; others are simply forgotten. Yet these stories that live on in the imagination usually are based on some kernels of truth. The 17th-century legend of Koroghlu is no exception.



Above: Afrasiyab Mammadov played the title role in "Koroghlu", a 1960 movie about the 17th-century epic hero. Photo: National Photo Archives.

An alternate Azeri manuscript of the Koroghlu epic, housed at the Tbilisi Institute of Manuscripts in the Republic of Georgia, gives scholars a great deal of evidence about what may have been the historical Koroghlu. Here Dr. Farid Alakbarov, chief scientific officer for the Department of Arabic Manuscripts at the Baku Institute of Manuscripts, describes how he and his colleagues reestablished ties with the Tbilisi Institute in order to find out more about this alternate version.

______

Northwest of Azerbaijan lies the Republic of Georgia, home to 5 million people, including about 285,000 Azerbaijanis. In fact, Georgia's capital, Tbilisi (Tiflis), once served as a cultural center for Azerbaijanis, especially during the 18th and 19th centuries. Important Azerbaijani figures like writer and alphabet reformer Mirza Fatali Akhundov (1812-1878) and government leader Nariman Narimanov (1870-1925) used to live and work there. Uzeyir Hajibeyov (1885-1948) attended Gory Seminary there.

Left: Tbilisi, Georgia has long boasted a large population of Azerbaijanis, currently estimated at 285,000.

During the Soviet period, strong links developed between the academic institutions in Azerbaijan and Georgia. According to official Soviet ideology, this type of cultural contact between individual Soviet Republics was welcomed, so long as the interaction did not detract from socialism and the Soviet state. In particular, there was close collaboration between the Baku Institute of Manuscripts and the Tbilisi Institute of Manuscripts.

Many ancient Azeri, Arabic and Persian manuscripts were written or copied in Tbilisi and collected by Georgian scholars. For example, 10th-century Azerbaijani scholar Isa ar-Ragi Tiflisi - known for his commentary to Ibn Sina's (Avicenna's) "Canon" - lived and worked in this city. The Tbilisi Institute of Manuscripts still houses many valuable Azerbaijani works from the Middle Ages, including 240 Turkic (including Azeri and Turkish) manuscripts. (Baku's own Institute of Manuscripts houses more than 3,000 documents written in the medieval Azeri Arabic script.)

Since the Tbilisi Institute has so many important rare Azeri manuscripts, the Baku Institute often sent scholars to Georgia to conduct research. This was much easier during the Soviet era than it is today. Both Institutes were well financed back then, and the cost of traveling between the two Republics was much lower. Azerbaijani scholars were paid 10 to 15 times as much as they are today and could travel easily throughout the Soviet Union, so there were many opportunities to visit other manuscript funds, including the ones in Yerevan, Moscow, St. Petersburg and Tashkent [Uzbekistan].

Beginning in the mid- to late 1980s, during Gorbachev's rule, this partnership between the Institutes in Baku and Tbilisi began to unravel. When the Soviet economy collapsed, the ruble lost its value and salaries practically disappeared. Both Azerbaijan and Georgia became passionately engaged in the struggle for independence.

Left: Author Farid Alakbarov with a seller of Azerbaijani carpets in Tbilisi.

An ethnic conflict broke out between Armenians and Azerbaijanis in Nagorno-Karabakh, while Georgia had its own struggles with separatists in Abkhazia and Ossetia. At the time, there were more important things to think about than ancient manuscripts - just surviving as a nation and creating an independent state.

Once the Soviet Union collapsed, there were even greater economic difficulties, and scholars had to stay close to home. Traveling to other former Soviet republics became much more expensive, if not downright impossible. Consequently, for the first ten years of independence, there was virtually no contact between the two manuscript institutes.

Renewed Contact
Now that the economic situation has improved somewhat and there is more political stability, Baku's Institute of Manuscripts has been eager to reestablish the international links that were broken during the transition period. First, it set up collaborations with scholars in Iran and Turkey. Next, it decided to revive its collaboration with Georgian colleagues.

Contacting the Tbilisi Institute wasn't easy. The phone number we had on record for the Institute no longer worked. We didn't have a fax number or an e-mail address. Nor were we sure about the name of the director. We didn't even know if the Institute went by the same name.

Finally, the director of our Baku Institute decided that we had to find a way to contact them because there were many valuable Azeri manuscripts in Tbilisi. He approached me and asked, "Why don't you go and knock on their door. We have no other way to reach them!"

So last summer, I set out for Georgia with an official letter of invitation from the Baku Institute, asking the Tbilisi Institute to renew its collaboration. We invited our Georgian colleagues to collaborate in all fields. We proposed an exchange of microfilm and copies of medieval manuscripts, as well as recently published books and papers. I presented them with several books that had been published by our scholars and our latest catalogues of manuscripts.

Visit in Tbilisi
I arrived in Tbilisi on July 3, 2001 - a hot summer day. Tbilisi is a very attractive, charming city with a number of historical monuments - not to mention a hospitable people. However, its economic crisis is in evidence everywhere. As opposed to Baku, one doesn't see any modern, Western-style buildings. Since the collapse of the USSR, all construction work has stopped and the city had retained much of his Soviet appearance - buildings, stores and old models of cars. The central Rustaveli Prospect and a few adjacent streets show a slight Western influence, but they are the rare exceptions.

Walking along the calm streets of Old Tbilisi reminded me of a magic journey into the past, as though I had returned to what people often refer to as the "good old" Brezhnev era of the 1970s.

These economic hardships have also severely curtailed work at the Tbilisi Institute of Manuscripts, which is housed in a very beautiful building of the Brezhnev period that is in serious disrepair. They desperately need to buy computers, faxes and other modern equipment to preserve the manuscripts and books.

"Unfortunately, it's impossible. We have no money," the assistant director told me, though he was very pleased to reestablish scientific collaboration with Baku. I presented him with several books and catalogues that had been issued by our Institute in the last year, including two of my own books. He regretted that he had nothing similar to offer in return, as the Institute had not published anything in the past several years.

Koroghlu Manuscript
There are several important Azeri manuscripts to be researched at the Tbilisi Institute. For instance, there's a famous collection of verses written in Azeri (Turkic) by mystical Azerbaijani poet Imadaddin Nasimi (executed in 1417). Azerbaijani scholars are also interested in a manuscript of the "Divan" written by 17th-century Azerbaijani poet Ughurlu khan Ganjavi, who went by the pseudonym "Musahib" (Interlocutor).

Perhaps the most important aspect of this renewed exchange is access to a rare "Koroghlu" manuscript. Although the Koroghlu saga is of Azerbaijani origin, it is also famous in Iran, Turkey and Central Asian countries, including Turkmenistan, Kazakhstan, Uzbekistan and Tajikistan. The epic tells about the life and heroic deeds of Koroghlu, a hero of the people who struggled against unjust rulers in Azerbaijan.

All other Azeri versions of the Koroghlu saga are based on verbal folklore that was recorded in the 19th century or later. Up until a few decades ago, no one was aware of an alternate Azeri version. But then in 1967, Georgian scholar L.G. Chlaidze made a sensational discovery at the Tbilisi Institute of Manuscripts: a unique manuscript version of "Koroghlu". Azerbaijani scholars were astonished to learn that the Tbilisi manuscript did not resemble the other existing versions of this epic - instead, it revealed a very different story.

According to the most frequently quoted Azerbaijani folklore version of this epic, a leader named Mirzabey is blinded under the orders of Bolibey, a cruel Ottoman governor. (The name "Bolibey" means "Governor of Boli Province".) From then on, Mirzabey's son Rovshan is known as "Koroghlu" (Son of a Blind Man).

Enraged by Bolibey's actions, Koroghlu gathers together an armed detachment of friends and relatives in order to take revenge. His personal cause soon becomes a widespread campaign against the area's cruel, unjust rulers. In a typical story from the epic, Koroghlu's small detachment of men suddenly attacks a city or fortress and defeats a huge garrison of enemy soldiers. Sometimes Koroghlu's legendary horse, Girat, rescues him during the battle. After the rout, Koroghlu and warriors return to their headquarters, situated at the top of an extremely high, barely reachable mountain named Chanlibel (Dew Mountain). There they feast and drink to celebrate their successful raid, the spoils of which go to the poor and oppressed.

Basis in History
The Tbilisi manuscript's version of "Koroghlu" portrays the hero in much the same light, but this time his enemy is an Iranian ruler, Shah Abbas Safavid II. Bolibey, the Ottoman governor portrayed as the villain in the other Azeri versions, is depicted as Koroghlu's friend and often helps him in his struggle against tyrants.

The Tbilisi manuscript also tells us about Koroghlu's genealogy. It says that he was from the Jalali clan, a historical warlike Turkic tribe that inhabited Azerbaijan during the Middle Ages. According to the Tbilisi manuscript, Shah Abbas is told by his vizier: "The Turkic tribe of Jalali is especially glorious and has many brave and courageous youths. Each of them is a second Rustam [an ancient Iranian hero] on the battlefield. Besides, Mirzabey is their leader. You blinded him. They'll never forget it up until the Judgment Day."

Knowing that Koroghlu came from the Jalali branch of the Takalu tribe helps us establish a historical context for his struggle. The Takalu and their allies, the Shamlu, Ustajlu and Zulgadar tribes (they were also called the Turkmans and Tarakama in Azerbaijan), had great power in Azerbaijan beginning in the 11th and 12th centuries.

In the 14th to 15th centuries, they created the great empires Garagoyunlu and Aggoyunlu and took under their control all of Azerbaijan and Armenia and most of Iran and Iraq. At the end of the 15th century and the beginning of 16th century, they helped the Safavid rulers from the city of Ardabil in Southern Azerbaijan gain power in Iran. The first two generations of Safavid shahs trusted and relied on Turkic warriors completely. During this period, the Turkic tribes of Azerbaijan helped the Safavids against the Osmanlis and considered Shah Ismayil to be their national leader.

However, the third generation of Safavid shahs started to fear these Turkic tribes, viewing them as too independent, unrestrained and dangerous. The last Safavid shahs seized power from the Turkic leaders by arresting and killing them.

At the end of the 16th century and the beginning of the 17th century, the Jalali tribe raised a great rebellion in Azerbaijan and Turkey, now known as the "Jalali movement". The "Koroghlu" epic has as its basis these historical events.

At first, the Jalali tribe fought mainly against Iran. But once Azerbaijan was captured by the Ottoman army, the Jalali tribe started to fight against the Osmanlis as well. Why would nomadic Turks fight against Ottoman Turks? At the time, the Turkish sultans didn't consider themselves to be Turks, but rather a cosmopolitan people, the Osmanli. In fact, they preferred to follow Persian and Arabic customs and offended the nomadic Turks by insulting their traditions and culture. The Osmanlis behaved not as the ethnic brothers of the nomadic Turks, but as their enemies and conquerors.

Anti-Ottoman Theme
So how do we account for these two very different versions of the "Koroghlu" epic? One important thing to keep in mind is that the Tbilisi manuscript is much older than the versions of the epic that were recorded in Azerbaijan during the 19th century. The manuscript itself has a watermark that shows its paper was produced in 1856. Yet, the structure of the manuscript and the specific features of its language reveal that its text was written approximately 80 to 100 years earlier. Therefore, the Tbilisi manuscript appears to be a copy of an 18th-century "Koroghlu" manuscript, making it the oldest-known version in existence.

The Tbilisi version also seems to be more historically accurate. Given the time period, it makes more sense for Koroghlu to be fighting against Iranian rulers rather than Ottoman Turks. In the 17th century, the Ottoman sultans were far away, whereas Shah Abbas was a much closer, more dangerous threat for the Jalalis.

Over time, this interpretation apparently changed. In the later folklore versions, the Osmanlis are the main enemies, not the Iranians. Perhaps this has to do with the strengthening of Iranian power and Shiite propaganda in Azerbaijan, which began in the mid-17th century. It became dangerous to criticize the shahs, so the Turkic ashugs changed the story to target the Osmanlis. This less-controversial version coincided with the official position of Iran, which was a traditional enemy of the Osmanlis from a political and religious point of view. However, the epic's original anti-shah element did not disappear completely, even from the later versions.

Stalin's Favorite
During the 20th century, the Koroghlu epic found a new fan in the form of Joseph Stalin. He and other Soviet leaders were interested in the development of controlled Azerbaijani nationalism. Such nationalism was essential for separating Azerbaijan from Iran and Turkey. Stalin believed that promoting an artificial sense of nationalism would make it easier for the Soviet Union to swallow and "digest" the small Azerbaijani nation. Using Marxist-Leninist ideology as a "gastric juice", he told Azerbaijanis that Turks and Iranians were their enemies.

The Koroghlu epic-with its theme of poor, oppressed villagers rising up against rich khans and landowners - suited his political agenda perfectly. Not only did Koroghlu fight against Turks and Iranians, he drank wine and behaved as he wanted, not as a Muslim would. Therefore, Soviet propaganda portrayed Koroghlu as an early revolutionary and patriot who had struggled against rich landowners, Muslim priests and cruel Turkish and Iranian conquerors.

In 1932, Azerbaijani composer Uzeyir Hajibeyov (1885-1948) decided to write an opera about Koroghlu. Curiously, in his version, Koroghlu does not fight against Turks or Iranians, but against unnamed rulers and landowners. Perhaps Hajibeyov was not interested in spreading propaganda but simply wanted the Azerbaijani people to remember one of their national heroes.

According to Mammad Sayid Ordubadi who wrote the libretto for "Koroghlu", Uzeyir Hajibeyov had originally intended to write an opera about "Blacksmith Haveh." After the composer had spent about a year working on it, he suddenly dumped the idea and opted to develop the opera around the theme of Koroghlu. According to Ordubadi, Hajibeyov wanted to create a work of art that would encourage his nation to heroic actions. "Our nation has to see a real, famous hero on stage who organized the people in a rebellion against the domination of feudal lords," Hajibeyov said.

When the opera was performed in Moscow in 1938 at the "Decade of Azerbaijani Arts" festival, Stalin was in the audience. He loved the opera so much that he honored Hajibeyov with the Soviet Union's most prestigious awards: the Lenin Award (1938), the Stalin Award (1941) and the "People's Artist of the USSR" (1941). "Koroghlu" became Hajibeyov's crowning achievement.

Symbol of Freedom
Azerbaijanis still consider Koroghlu to be a great national hero, but they don't think of him as an early Bolshevik. Stalin and the Soviet propagandists helped to keep the Koroghlu legend alive, but they didn't understand that for Azerbaijanis, Koroghlu symbolized the universal quest for freedom and independence.

In the years just prior to the collapse of the Soviet Union, the Overture from Hajibeyov's "Koroghlu" opera served as an unofficial anthem for Azerbaijan's independence movement. While tens of thousands of protestors demonstrated in the streets, its triumphant chords were played over loudspeakers, urging Azerbaijanis to rise up and make their demands for independence known.

Once Azerbaijan gained its independence, the "Koroghlu" Overture was even considered as a candidate for Azerbaijan's new national anthem. Instead, the new nation decided to re-adopt the national anthem that Hajibeyov had written in 1919 for the short-lived Azerbaijan Democratic Republic (1918-1920).

Even today, the inspirational "Koroghlu" Overture is often used to open concerts in Azerbaijan. It reminds us of our nation's audacious struggle for freedom in the face of impossible odds. "Koroghlu" speaks of the empowerment of a people and the hope for a new beginning. It is a legend that will not die.

Dr. Farid Alakbarov is a frequent contributor to Azerbaijan International. He holds a Doctorate of Sciences in History (1998) and a Candidate of Sciences in Biology (1992).

READ MORE of his articles about medieval Azeri manuscripts, SEARCH at AZER.com. To learn more about Uzeyir Hajibeyov's "Koroghlu" opera, read its libretto or listen to excerpts, visit HAJIBEYOV.com. To read how the libretto for Koroghlu opera came to be written, read the memoirs of Mammad Sayid Ordubadi, click on Biography at HAJIBEYOV.com.

Türk öyküleri sandığından 4 Köroğlu derlemesi

Köroğlu Destanı
http://aton.ttu.edu/turkishlist.asp adresinden alıntılanmıştır.

1
Köroğlu Destanı [1962] [5.5 MB]

2
Köroğlu Destanı -- Part 1 [1975] [11.3 MB]
Köroğlu Destanı -- Part 2 [1975] [11.2 MB]
Köroğlu Destanı -- Part 3 [1975] [10.8 MB]
Köroğlu Destanı -- Part 4 [1975] [11.4 MB]
Köroğlu Destanı -- Part 5 [1975] [11.2 MB]
Köroğlu Destanı -- Part 6 [1975] [8.7 MB]

3
Köroğlu Destanı -- Part 1 [1980] [9.5 MB]
Köroğlu Destanı -- Part 2 [1980] [9.1 MB]
Köroğlu Destanı -- Part 3 [1980] [10.1 MB]
Köroğlu Destanı -- Part 4 [1980] [8.6 MB]
Köroğlu Destanı -- Part 5 [1980] [9.3 MB]
Köroğlu Destanı -- Part 6 [1980] [9.3 MB]
Köroğlu Destanı -- Part 7 [1980] [8.1 MB]
Köroğlu Destanı -- Part 8 [1980] [9.7 MB]
Köroğlu Destanı -- Part 9 [1980] [5.4 MB]
Köroğlu Destanı -- Part 10 [1980] [7.4 MB]
Köroğlu Destanı -- Part 11 [1980] [6.3 MB]
Köroğlu Destanı -- Part 12 [1980] [5.9 MB]
Köroğlu Destanı -- Part 13 [1980] [5.3 MB]

4
Köroğlu Destanı -- Part 1 [1973] [9.4 MB]
Köroğlu Destanı -- Part 2 [1973] [9.9 MB]
Köroğlu Destanı -- Part 3 [1973] [9.5 MB]
Köroğlu Destanı -- Part 4 [1973] [9.4 MB]
Köroğlu Destanı -- Part 5 [1973] [9.5 MB]
Köroğlu Destanı -- Part 6 [1973] [9.8 MB]
Köroğlu Destanı -- Part 7 [1973] [10.0 MB]
Köroğlu Destanı -- Part 8 [1973] [10.1 MB]
Köroğlu Destanı -- Part 9 [1973] [10.7 MB]
Köroğlu Destanı -- Part 10 [1973] [9.5 MB]